Antalya Altın Portakal Film Festivali 3. gününde

ANTALYA (İGFA) – Şenlikte gün Charlie Chaplin’in 1921 tarihli birinci uzun metraj sineması Yumurcak / The Kid gösterimiyle başladı. 2021 yılında restore edilen unutulmaz sinema, küçük ve büyük sinemaseverlerin ağır ilgisiyle gösterildi.

Ulusal Uzun Metraj Sinema Yarışması’nda Onur Ünlü imzalı “Bomboş” ve Emin Alper’in yönettiği “Kurak Günler” filmleri izleyiciyle buluştu.

Kıbrıs’ta geçen, çekilişle tatil kazanan bir adamın cinayete şahit olmasıyla gelişen olayları bahis alan “Bomboş” filminin gösterimi direktör, senarist Onur Ünlü, başrol oyuncuları Serkan Keskin, Settar Tanrıöğen, üretimci ve konuk oyuncu Hazar Ergüçlü,yapımcı Seçkin Sevim,görüntü yönetmeni Barbaros Engin, sanat yönetmeni Hüsamettin Demirci başta olmak üzere tüm sinema grubunun iştirakiyle gerçekleşti.

Onur Ünlü: “Filmlerimde çoklukla bir şeyi aktarmak ve ileti vermek için yola çıkmam. Ben bir durum oluştururum ve onun üzerine bir öykü kurarım. Bu sinema aslında hak ettiğinden fazlasını isteyen bir adamın kıssası. Kara sinemalarda genelde karakterler altından kalkamayacakları işlere girerler sonra başlarına bir sürü iş gelir. Aslında bize benzerler biz de kendi hayatımızda beceremeyeceğimiz şeylerin altına gireriz. Her vakit hak etiğimizden fazlasını hak ettiğimizi düşünürüz. Halbuki o denli değildir. Bunun için emek lazımdır, gereğince çalışmayız lakin daima çok fazla isteriz. İşte o denli olduğunda başımıza ne gelir sorusunun karşılığı üzere bir sinema.”

Hazar Ergüçlü: “Kadın olarak oyunculuk yapmak, birçok şeyi ve geri kalan her şeyi yapmak üzere çok sıkıntı. Sinema yapma sürecinin her kısmını seviyorum ve her kısmında da yer almayı istiyorum. Giderek ‘Bir sinema nasıl yapılır?’ sorusunun yanıtını da merak ediyorum. Karakterim de çok tatlı, kadınlığıyla çok barışık bir karakter, oynaması çok eğlenciliydi. Settar Tanrıöğen ve Serkan Keskin’in oynadığı bir sinemada, küçücük de olsa bu işin modülü olmak çok keyifli.”

Serkan Keskin: “Onur bir öykü yazdığını her söylediğinde heyecanlanıyorum. Esasen ortamızda ortak bir lisan oluştu, bahsettiği kıssa için çok heyecanlanmıştım fakat sonra öyküyü senaryo olarak okumak çok daha zevkli oluyor. Benim için Onur Ünlü’nün yazdığı bir öyküyü Settar Tanrıöğen’le oynayacak olmak, Hazar’la birlikte çalışmak da çok kıymetliydi.”

Settar Tanrıöğen: “Onur beni aradı ve senaryo gönderdi, bir sefer okudum senaryoyu. Sinemanın üçte birini falan çekmek üzereyken Serkan bana ‘hiç konuşmadık üstüne, farkında mısın” dedi. Hiç konuşmadan çıktık oynadık.”

Bir müddettir kuraklık meselesiyle boğuşan Yanıklar kasabasına yeni atanan genç savcı Emre ile belediye lideri Selim, lokal gazeteci Murat ve kasabanın eşrafı ortasında yaşanan çekişmeleri bahis alan Emin Alper imzalı “Kurak Günler” gösterimi sonrasında direktör, başrol oyuncuları Selahattin Paşalı, Selin Yeninci, Onur Gürçay, Eylül Ersöz ve üretimci Nadir Öperli izleyicilerin sorularını yanıtladı.

Emin Alper: “Senaryo daima gelişen bir haldeydi. Öykünün birinci taslağında bir bayan karakter vardı. Ama çok fazla yük yapıyordu senaryoda o yüzden onu çıkarmaya karar verdim. Malum ülkede homofobi sorunu giderek bir devlet siyaseti haline dönmeye başladı ve bu durumunda öyküye eklenebilecek bir şey olduğunu düşündüm. Organik olarak seri içerisinde gelişti, senaryoya çok derinlik kattı. Sineması kolay bir iyi-kötü gayretinin ötesine geçirdi.”

Selahattin Paşalı: “Kariyerimin beşinci yılında Emin Alper ile çalışabilme düzeyine geldiğim için çok gururlu hissediyorum. Bu şenlikte pahalı oyuncularla, kıymetli sinemalarla ve direktörlerle yarış zevkini tattığım için çok gurur duyuyorum. Bana bu talihi verdikleri için onlara teşekkür ederim.”

Selin Yeninci: “Provalardan evvel oyuncu olarak net yanıtlar aradığım, birtakım durumlardaki bulanıklığın, siyah-beyazdan çok gri alanların oynanamaz bir şey olduğunu düşünüyordum. Emin ile yaptığımız provalardan sonra tam olarak bir direktör sinemasının içinde olduğumu fark edip biraz rahatladım. Kendi metotlarımla karakteri anlamak için bir seyahate çıktım, bir adliyede bir hâkime hanım ile bir günümü geçirdim. Genel olarak gücünü ve mesleğin ayrıntılarını gözlemledim. Televizyon dışında biraz daha manalı şeyler yapmaya çalıştığınızda daha seçici oluyorsunuz. Karşılıklı olarak bu türlü hoş bir öykünün anlatıcılarından biri olduğum için Emin’e çok teşekkür ederim. Her geçen gün daha da değerlenecek olan bu sinemanın içinde olmaktan çok memnunum.”

Eylül Ersöz: “Çok heyecanlıyım. Bu benim birinci sinemam ve birinci sinemamın Emin Alper ile olması benim için çok özel bir şey. Biraz zorlayıcı sahnelerim vardı ancak Emin hocanın elini daima omzumda hissettim. Bir an olsun hiç tereddüt etmeden oynadım. Bunun için çok teşekkür ederim,”

Onur Gürçay: “Ekibe en son dahil olanlardan biriyim. Senaryo haliyle bile inanılmaz bir işti. En çok merak ettiğim şey ise ‘senaryoda okuduğum gerginliği izlerken hissedecek miyiz, olacak mı?’ idi, katbekat fazlası oldu,” dedi.

Ulusal Belgesel Sinema Yarışması’nda izleyiciyle buluşan filmler “Boşlukta” ve “Iska” oldu. Kenti kimliğinden sıyıran inşaatları uzaktan gözleyen, bir yandan da personel koğuşlarındaki hayatları ve büyük bir kentsel yıkımı gözler önüne seren “Boşlukta” sinemasının gösterimi sonrası direktör Somnur Vardar, imaj yönetmeni Sedat Şahin, sinemada yer alan iki işçi Ferhat Atsız ve Emrah Atsız izleyicilerin sorularını yanıtladı.

Somnur Vardar: “Filmimin çıkış noktası birinci kare aslında. Bu kare arkadaşımdan ödünç aldığım bir kamerayla annemin konutundan çektiğim bir imajdı. Siz evinizden çıkmasanız bile yeriniz, kentiniz, yıllarca yaşadığınız mahalle, hafızanız değişiyor. Bu niyetle semtin dönüşümünü belgeleyeyim derken bir müddet sonra kameram çalışanlara odaklandı. O kareyle aslında bunun yalnızca bir semt dökümü değil, çalışanlarla ilgili bir belgesel olabileceğine karar verdim.”

Mert Erez’in yönettiği, on dokuz yaşındaki kaleci Fevzi Tuncay’ın bir topu ıskalamasının akabinde olanları ve kalecinin hayata tutunmasının gerçek hikayesini anlattığı “Iska” sinemasının gösteriminin akabinde Fevzi Tuncay ile üretimci Ahmet Küçükkayalı ve ortak yapımcı Gökçe Kaan Demirkıran izleyicilerle bir ortaya geldi.

Fevzi Tuncay: “Benim o gün içsel olarak yaşadıklarım vardı, bir de dışarıdan izleyen gözlerin kendi hisleri ve yargıları vardı. O günkü bu olayla tekrar yüzleşip, o insanların gördüklerinin benim içimden yaşadıklarımla olayın farklı bir boyutunu tekrar gündeme getirip anlatabilme fırsatı verecekti bana ve ben bu fırsatı kıymetlendirmek istedim.”

Uluslararası Uzun Metraj Sinema Yarışı kapsamında Léopold Legrand direktörlüğündeki Altıncı Çocuk / The Sixth Child ve Kazem Daneshi imzalı Mahkeme / Dustland ilk gösterimlerini gerçekleştirdi.