Düşük faizli tahvillerin getirdiği finansal risk azımsanmayacak düzeyde

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) eski baş ekonomisti ve Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali...

Düşük faizli tahvillerin getirdiği finansal risk azımsanmayacak düzeyde

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) eski baş ekonomisti ve Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Hakan Kara, düşük faizli tahvillerin getirdiği finansal risk azımsanmayacak düzeyde olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Kara, Merkez Bankası’nın regülasyonları nedeniyle düşük faizli tahvilleri tutmak zorunda kalan bankacılık sektörünün, olası faiz artışlarından nasıl etkileneceğini hesapladı. Yapılan hesaplamaya göre, olumsuz bir senaryoda bankaların toplam sermaye yeterlilik rasyosunun (SYR) kabaca 5 puan azalarak hedef sınır olan yüzde 12’yi gerileyebilir. 

“Hazine ve BDDK’nin da tamamlayıcı politikaları büyük önem taşıyor”

Prof. Dr. Kara, “Yaptığımız bu kaba analiz, varlık fiyatlarında sert bir düzeltme olması durumunda oluşacak finansal riskin azımsanamayacak düzeyde olduğunu gösteriyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde sadece merkez bankasının değil Hazine ve BDDK’nin da tamamlayıcı politikaları büyük önem taşıyor” değerlendirmesini yaptı.

Prof. Dr. Kara, faiz artırımlarından etkilenecek tutarın 401 milyar TL olduğunu, mevcut ortalama getiriler bilinmediği için yüzde 15 olarak hesapladığının notunu düştü. 

Prof. Dr. Kara, şu ifadeleri kullandı:

“Bankalara getirilen düşük faizli Hazine tahvili tutma zorunluluğu çok tartışılıyor. Bu tahviller banka bilançolarına önemli bir risk bindirdi. Bu (uzun) tweet serisinde olası faiz artışının bankaların sermayesinden kabaca ne kadar götürebileceğini hesaplamaya çalışacağız.

Bankacılık sistemi TL menkul değerleri mart ayı itibarıyla 1.709 milyar₺. Finansal İstikrar Raporu Ekim 2022 verilerini baz alarak bunun %46’sının sabit faizli, bunun da %51’inin gerçeğe uygun değerle değerlendiğini varsayalım.

Dolayısıyla TL faiz artışından etkilenecek tutar 1.709*%46*%51=401 milyar₺ Bu kıymetlerin ortalama vadesini tam bilmiyoruz. Tahmin olarak kabaca merkezi yönetim iç borç stokunun 3,7 yıl olan ortalama süresini kullanalım.

Bu kıymetlerin mevcut ortalama getirisini de tam bilmiyoruz. TL cinsi sabit faizli iç borçlanmanın ortalama faizi 2019: %18,3, 2020: %10,5; 2021: %17,5; 2022: %16,3 olmuş. Mevcut ortalama getiriyi %15 varsayalım.

Kötümser bir senaryoda tahvil faizlerinin her vadede 20 puan arttığını varsayalım. 20 puanlık faiz artışı sonucu kabaca zarar = 401 milyar₺ * -3,7 yıl * 0,20 / 1,15 = 258 milyar₺ olur.

Bankacılık sisteminin yasal öz kaynakları Şubat itibarıyla 1.82 milyar₺, risk ağırlıklı kalemler 10.6 milyar₺, mevcut sermaye yeterlilik rasyosu %17,1. 258 milyar₺ zarar yasal özkaynakların %14,2’sini götürür.

Bu durumda bankacılık sektörünün ortalama sermaye yeterlilik oranı 2,4 puan azalarak %14,7’ye geriler. Elbette bu toplulaştırılmış kaba bir analiz olup, banka bazında maliyet epey farklılaşacaktır.

Son olarak, faiz artışının bankacılık bilançoları üzerindeki etkisinin sadece tahvil fiyatlamasından ibaret olmadığını hatırlatmakta fayda var.

Finansal İstikrar Raporu Eylül 2022 verilerine göre sektörün yapılandırılan kredi oranı (çoğunluğu yakın izlemedeki krediler olmak üzere) %5,8, takipteki alacaklar ve yakın izlemede sınıflandırılan kredilerin oranı %11,3. Mart sonu itibarıyla takipteki alacak oranı ise %1,9.

Faiz yükselişi ve olası bir durgunluk geri dönmeyen krediler üzerinden de bankacılık bilançosunu bozabilir. Örneğin TGA oranındaki 5 puanlık bir artış %100 karşılık ayrıldığı varsayımına göre sektörün sermaye yeterlilik rasyosunu 1,5 puan eritebilir.

Bunun üzerine kötü senaryoya bir de %25’lik bir kur şoku eklersek, bankaların sermaye yeterlilik rasyosu (SYR) %1 daha azalır. Özetle olumsuz bir senaryoda bankaların toplam SYR’sinin kabaca 5 puan azalması söz konusu olabilir. Bu da bizi %12’lik hedef SYR sınırına çeker.

Yaptığımız bu kaba analiz, varlık fiyatlarında sert bir düzeltme olması durumunda oluşacak finansal riskin azımsanamayacak düzeyde olduğunu gösteriyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde sadece merkez bankasının değil Hazine ve BDDK’nin da tamamlayıcı politikaları büyük önem taşıyor.

Not: Daha önce Sn Bürümcekçi, Rota, e507 ve birçok değerli uzman tahvillerden gelen riskin aşırı yüksek olmadığını göstermişti. Ben ek olarak toplu bir risk senaryosunda oluşacak maliyetin varacağı boyutu kabaca ortaya koyarak konunun azımsanmaması gerektiğini vurgulamak istedim.”