İstanbul’un sarnıçları… Dilek havuzları, geçmişin izleri, nemli duvarlar ve ters Medusa
Hep söylenir “Topkapı Sarayı’ndan kuyuya bir girsen Eminönü’nden çıkarsın.” Herkesin mutlaka aklından geçen bir şey...
Hep söylenir “Topkapı Sarayı’ndan kuyuya bir girsen Eminönü’nden çıkarsın.” Herkesin mutlaka aklından geçen bir şey var: “İstanbul’un yer altında bambaşka bir dünyanın varlığı.” İstanbul’un yer üstü güzellikleri kadar yer altındaki sarnıçları da çok kıymetli. Her gün binlerce kişinin ziyaret ettiği sarnıçlar, yüzyıllar boyunca İstanbulluların su ihtiyacını karşılamış. Savaşlar, depremler, kıtlıklar ve salgınlar görse de bu sarnıçlar misyon değiştirerek günümüze ulaşmayı başarmış. Peki, İstanbul’un sarnıçları ne durumda?
Bizans Mimarisi Uzmanı Dr. Kerim Altuğ, İstanbul’un imparatorluğun başkenti olduğunu ve zaman içerisinde saraylar ve kamusal alanlar inşa edildikçe şehre potansiyel göçün de arttığını anımsatıyor. Altuğ, o zamanki İstanbul’un sadece şimdiki tarihi yarımada denilen yerden ibaret olduğunu ve Antik Romalıların mühendislikte çok ileri olduklarını aktarıyor.
‘KENTİN SU İHTİYACINI GİDERMEK İÇİN’
Antik Romalıların şehrin su ihtiyacını gidermek için Istranca dağlarından su yolları ve kanallar oluşturduklarını ifade eden Altuğ, “Kent içerisinde suyun depolanması ihtiyacı da oldukça önemliydi” diyor. Altuğ, yüzyıllar içerisinde işlevini yitiren sarnıçların soğuk hava deposu, pamuk ipliği üretimi gibi işlevler kazandıklarını da aktarıyor.
İstanbul’un en büyük tarihi sarnıcı olan Yerebatan Sarnıcı, pek çok yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor. Sultanahmet’te bulunan sarnıca girebilmek içinse uzun bir kuyruk beklemeniz gerekiyor. Online bilet alınarak daha hızlı girilebilse de vatandaşların çoğu bu hizmetten haberdar değil. İndirimli öğrenci biletleri 20, yerli ziyaretçi 50, turistler ise 300 lira ödeyerek sarnıcı ziyaret edebiliyor.
Doğu Roma İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılan bu büyük yer altı sarnıcının 80 bin ton su depolama kapasitesi bulunuyor. Yazılı kaynaklara göre, su yollarından ve yağmurdan elde edilen su, imparatorların ikamet ettiği Büyük Saray ve çevresindeki yapılara Yerebatan Sarnıcı üzerinden dağıtılmış. Sarnıçta her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun yer alıyor. Yasak olmasına rağmen ziyaretçiler bu sütunlara dokunuyor ve nemli olduğunu söylüyor. Sarnıca ilk girildiğinde hissedilen serinlik, bir süre sonra üşümenize neden oluyor.
Sarnıcın belki de en çok fotoğraflanan eseri Medusa kabartmalı blok. Eserin neden ters yapıldığı ise büyük merak konusu. Antik Yunan mitolojisine göre, Medusa, Zeus’un oğlu Perseus’a aşık olmuştur. Aynı zamanda Athena’nın da Perseus’a aşık olduğu ve Medusa’yı kıskandığı bilinmektedir. Athena, Medusa’nın saçlarını yılana çevirir ve böylece Medusa’nın baktığı herkes taşa dönüşür. Medusa daha fazla dayanamaz ve aynaya bakarak kendini taşa çevirir. Medusa bloğu da “ona bakanların taşa dönmemesi için” ters şekilde yapılmış.
1544-1555 yılları arasında İstanbul’da yaşayan Fransız topografya uzmanı Petrus Gyllius, “Kovalarla su çekerler; hatta sarnıç içerisinde kürek çekip kandillerle ışıklandırır ve balık avlarlar” cümleleriyle dönemin sarnıçları hakkında bilgi veriyor.
Tarihi yarımadada bin 600 yıllık geçmişi olan Şerefiye Sarnıcı’nın 2. Theodosius (408-450) döneminde yapıldığı düşünülüyor. Çemberlitaş’ta bulunan sarnıca giriş ücretleri ise indirimli 20, yerli ziyaretçi için 50, turistler içinse 250 lira. Sarnıcın içerisinde her saat başı düzenlenen ışık gösterisini 2 bölüm izlemek isteyenler için fiyat artabiliyor.
Dünyanın 360 derece ‘projection mapping’ sisteminin entegre edildiği en eski yapı olan Şerefiye Sarnıcı’nda ışık gösterisini izlerken atmosfere kapılıp gidiyorsunuz. İstanbul’un su yollarının izinin sürüldüğü gösteri, Kurtuluş Savaşı sonrası Cumhuriyet kuran bir halkın hikâyesiyle son buluyor.
Gülhane Parkı Sarnıcı ise, henüz fazla bilinmediğinden sarnıcın girişinde sıra beklemiyorsunuz ve tarihi eseri ücretsiz ziyaret edebiliyorsunuz. Padişah Mehmet Reşat’ın 16 Ekim 1912’de verdiği izinle Gülhane Parkı halka açılıyor. Milattan sonra 5 ile 7. yüzyıllar arasında yapıldığı düşünülen sarnıç 1913’te keşfediliyor. Uzun süre akvaryum olarak kullanılan sarnıç, son çalışmalarla yeniden ziyarete açıldı.
Son durağımız da Sultanahmet’teki sütunların hemen aşağısında yer alan ve bir halıcının altında keşfedilen gizli Nakkaş Sarnıcı. Duvarda İstanbul’un 1200’lü yıllarına ait illüstrasyonların yer aldığı sarnıçta bir de sergi bulunuyor. Sarnıç ziyarete açık ve ücretsiz.
Dr. Kerim Altuğ, şu an İstanbul’da bilinen 200 sarnıç olduğunu ancak Bizans zamanında kentte binlerce sarnıç bulunduğunu vurguluyor.
Kaynak: Web Özel