Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “En büyük engelleri ‘etiketlenme’ ”
Engelli bireylerin toplumda en çok karşılaştıkları engelin “etiketlenme” olduğunu söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Toplumda özellikle etiketlenme bu bireyler önünde en büyük engeli oluşturuyor.
Engelli bireylerin toplumda en çok karşılaştıkları engelin “etiketlenme” olduğunu söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Toplumda özellikle etiketlenme bu bireyler önünde en büyük engeli oluşturuyor.
Kişi ‘Ben engelliyim’ diyerek kenara çekiliyor. Toplumda bu bireylere yönelik zaman zaman ortaya çıkan ‘Aman sen engellisin otur evde’, ‘Sen engellisin şunu yapma’ şeklinde aşırı korumacı yaklaşımlar var. Bu nedenle var olan yetenekleri gelişmiyor” dedi.
Engelli bireylerin güçlü olan yönlerinin ortaya çıkarılmasının önemine işaret eden Tarhan, özellikle kendini güvende hissetme ve ait olma gibi psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini söyledi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla yaptığı değerlendirdimede engelli olmak ve psikolojik engellilik konusuna ilişkin değerlendirmede bulundu.
Doğru belirlenen amaç kişiyi harekete geçiriyor
Zihinsel performansı çok iyi, kendine bir amaç belirlemiş, kendisinin güçlü ve zayıf yönlerini tespit etmiş, güçlü yönlerine odaklanarak oradan bir amaca tutunmuş kişilerin her zaman başarılı ve mutlu olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsanı harekete geçiren şey amaçtır, amacın doğru belirlenmesidir. Psikolojik engelli denilen kişiler, ‘Ben yapamam’ diyen kişilerdir. Öğrenilmiş çaresizlik, ‘Ben beceremem, ben bilemem’ demektir. Beynimizin öyle bir çalışma sistemi var ki kendi kendini programlayan bir organ. ‘Ben yapamam’ deyince olumsuz bağlantıları görüyor, algılamalar yapıyor, olumsuz pozisyona geçiyor ve kaçınma davranışı oluyor. Ama kişi ‘Ben yapabilirim, şu yönüm güçlü, bunu gerçekleştirebilirim, bunu geliştirebilirim’ dediği zaman onunla ilgili önüne fırsatlar çıkıyor. Bu fırsatları kullanıyor ve başarıyor.”dedi.
“Etiketlenme” en büyük engel
Engelli bireylerin toplumda en çok karşılaştıkları engelin “etiketlenme” olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Toplumda özellikle etiketlenme bu bireyler önünde en büyük engeli oluşturuyor. Kişi ‘Ben engelliyim’ diyerek kenara çekiliyor. Toplumda bu bireylere yönelik zaman zaman ortaya çıkan ‘Aman sen engellisin otur evde’, ‘Sen engellisin şunu yapma’ şeklinde aşırı korumacı yaklaşımlar var. Bu nedenle var olan yetenekleri gelişmiyor. Bunun için engellilere davranma biçimi çok önemli. Fazla şefkat de engellileri olumsuz yönde etkiliyor. Kendilerini acınası hissediyorlar. Böyle durumlarda onlar da depresif oluyorlar.” dedi.
Zihni açık kişi her şeye rağmen başarılı oluyor
Kişi engelli olarak dünyaya gelmiş olmasına rağmen eğer zihni açıksa birçok engeli aşılabildiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişinin zihni çalışıyorsa düşünüp hayal kurup bir teori geliştirebilir, sonra onu hayata geçirebilir. Böylece birçok kişiye ilham verebilir. Herkesin parmakla gösterdiği bir kişi oluyor. O nedenle engellilerin sosyal hayata dahil olmasını arttırmak çok önemli. Toplumun %50’si aslında dezavantajlı %50’si avantajlı.” dedi. Dünya Engelliler Günü dolayısıyla yayınlanan istatistiklerde dünyada engelli oranının yüzde 15 olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu engellilerin yüzde 80’i de maalesef gelişmemiş ülkelerde.” dedi.
Duygusal körlükten uzak durulmalı
Engellilere yaklaşımda çok ciddi tutum hataları olduğunu özellikle ortama dahil olmaları konusunda çok yanlış davranıldığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Üniversite kapsamında biz bir slogan geliştirdik: Bir kişi ile karşılaştığında ‘Özrüne, özeline ve kutsalına karışma’ diyoruz. Bu üç konuda kişinin sınırlarına girilirse çatışma çıkabiliyor. Örneğin kişinin özel hayatı ile ilgili bir konuyu o kişiyi tanımadığın için bilemiyorsun. İlişki ilerlerse daha sonra o konu da doğal akışında gelişiyor zaten. Zaten aksi bir yaklaşımla doğru iletişim kurulmaz. Mesela kişiyi tanımadan önyargılı bir şekilde ‘Vah vah, sana ne oldu böyle?’ dediğiniz anda o kişiyle iletişim kopar. Fiziksel engeli olan kişiyle hemen bunun nedeni sorulmamalı. Bunu çoğunlukla toplum olarak yapamıyoruz. Çoğunlukla iyi niyetli bir şekilde yaplıyor. Çoğu zaman vah vah diyerek acınarak bakılıyor. Bu tarzda bakmak duygusal aptallıktır. Karşı tarafın duygularını hiç anlamamak yani duygusal sağırlık, duygusal körlük de deniliyor.” diye konuştu.
Engelli kişiye yaklaşım uyumu belirliyor
Doğuştan engelli bireylerin sonradan engelli olan kişilere göre hayata daha iyi uyum sağladığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sonradan engellilerin daha geç uyum sağladığını söyledi. Engelli bireylerin topluma ve hayata uyumları konusunda bilinçli yaklaşımların önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu bireylere yaklaşım şekli, bu kişilerin uyumunu belirliyor. Engelli bireyler konusunda gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkelerdeki ayıran en önemli faktör, dezavantajlı insanlara yaklaşımları. Dezavantajlı bireylere sağlıklı ve bilinçli yaklaşıyorsa bu kişilerin uyumu da ö ölçüde başarılı oluyor.” dedi.
‘Kabul et ve yönet’ yöntemi uygulanmalıdır
Engelli bireylerin yaşama bağlı olmalarında etkili olan bir diğer şeyin de bulunduğu durumu kabullenmek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Psikoterapilerde uygulanan kabul et ve yönet yöntemi önemlidir. İnsanın gücünün yettiği şey, var gücünün yetmediği şey var. Engellisin gücünün yetmediği bir şey var. Bu durumda bunu kabul edeceksin ve bir neden koyacaksın. Bu kabulden yönet yöntemidir. Bu yöntemi kullanan engelli bireylerin genellikle pek çok alanda başarılarını görürüz. Sahip olduğu her şeyi kabullenmiş, kendine bir hedef koymuş, o engelliliği de odaklamamış, zihnini yeni bir hedef koyup çalıştırarak geliştirmiştir.” dedi.
Kişinin güçlü yönlerine odaklanması çok önemli
Engellilerin eğitiminde kişinin güçlü yönlerinin öne çıkarılmasının hedeflendiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişinin engeli ya da zayıf yönünü değil de güçlü yönlerini arıyoruz. Güçlü yönlerine odaklanmasını sağlamaya çalışıyoruz. Kişi güçlü yönlerine odaklandığı zaman bir müddet sonra kişi o yönlerini güçlendiriyor. Küçük başarılar elde ettikçe de orada hayata tutunuyor. Sosyal kabul görüyor. Bu da insanın hayatı anlamlandırmasında çok önemli ve çok etkili.” dedi.
Psikolojik ihtiyaçların karşılanması da gerekiyor
İnsanın fizyolojik ve biyolojik ihtiyaçları kadar psikolojik ihtiyaçlarının da çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişinin sevme, sevilme, korunma, kendini güvende hissetme gibi ihtiyaçları var. Kişi kendini güvende hissetmezse kendini oraya ait hissetmezse kendini kötü ve yalnız hissediyor. Şu anda özellikle gelişmiş toplumlarda en büyük sıkıntı insanın ilişki ihtiyaçlarını karşılayamaması. Yalnızlık günümüzde en önemli sorunların başında geliyor. İleri yaştaki insanları çocukları ve gençleri olumsuz etkilemeye başladı.” dedi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, özellikle engelli bireylerin sosyalleşmesinin önemine işaret etti.
Özel eğitimler sayesinde sosyal yönleri güçleniyor
Engelli bireylerin sosyal hayata adapte olmalarında özel eğitimlerin de önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dezavantajlı bireylerin gruplar içerisinde eğitim almaları çok önemli. Sosyal öğrenme bu bireyler açısından da büyük kazanımlar sağlıyor. Sözel olmayan öğrenme güçlüğünde kişi matematiği çok iyi biliyor ama oturup birisiyle sohbet edemiyor. Herkes güldüğü zaman niye gülüyorlar diye anlayamıyor. Sınıfta tek başına kalıyor. Duygusal okur yazarlığı yok. Bir sınıf içerisinde tüm bu yönler gelişiyor. Bunlar duyu bütünleme eğitimi olarak geçiyor. İnsan duyularının her biri tek başına çalışmıyor. Yani büyük bir bütünlük içinde çalışıyor ve bir denge oluşuyor. O denge için muhakkak insanın sürekli ilişki içinde olması gerekiyor, güven içinde olması gerekiyor.”dedi.
Kişinin kendini güvende hissetmesinin de önemine işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ev güvenli alanı olacak. Kendini iş yerinde güvenli hissedecek yani güven duygusu insanın en temel psikolojik ihtiyaçları içerisinde yer alıyor.”dedi.