Şanlıurfa’da iki polisi şehit eden şahıs nasıl öldürüldü ?

Şanlıurfa’da iki polisi şehit eden şahıs nasıl öldürüldü ?

Şanlıurfa’da iki polisi şehit eden şahıs nasıl öldürüldü ?

Şanlıurfa’da iki polisimizi şehit eden kişi hakkında birçok sosyal medya platformları, şiddet ve korku içerikli resimler sunmaktadır. Bu resimlerin, öldüren şahsa yönelik gerçekliği kanıtlanmış olsa da yapılan eylem veya yaptırımın doğruluğu halen tartışılmaktadır. Kimileri: ‘’ yapanların eline sağlık, daha beter olsaymış… şeklinde yorumlar yaparken kimileri de bu şiddet ve korku içerikli resimlere tepki gösterip insanlık ile bağdaşmadığını dile getirmektedir.

Her iki tarafın kendilerine göre haklı sebepleri olsa da biz, bireysel bir haklılıktan ziyade Allah katındaki hakkaniyetin neler olduğuna bakmamız, buna yönelik fikir ve eylemlerde bulunmamız gerekiyor.

Öncelikle bir canlıya işkence yapılarak o canlının öldürülmesi müsle olarak adlandırılır. İslam öncesi dönemlerde bu kötü eylem fazlasıyla yaygındı. Müsle kavramı ile kastedilen iki anlam vardır. Birincisi; kısas anlamına gelir. Yani yapılan zulüm her neyse ona mislince karşılık vermektir. İkincisi ise başkalarına ibret olsun diye, burnunu, kulağını vb. uzuvlarını kesip, gözlerini oyarak kendisini çirkin bir şekle sokmak suretiyle düşmana ceza vermektir.

Kısaca; organların kesilmesi ve işlevsiz hale getirilmesi diyebiliriz. Peygamberimizin de müsleyi tatbik ettiğine dair uygulamaları ve rivayetleri mevcuttur. Fakat peygamberimizin uygulaması, kısas olarak değerlendirilmelidir -ki zaten öyledir de-  Çünkü peygamberimiz zulmeden bir kişiye, etttiği zulmün mislince karşılık vermiş. Yani onun uygulaması bir nevi kısas olarak değerlendirilmelidir. Toplasak iki üç tane uygulama örneği vardır. Zaten sonradan peygamberimiz, bu uygulamayı kaldırmıştır. Savaş esnasında bile düşman ordusuna mensup olan kişilere zulmetmek amacıyla böyle bir uygulamaya asla gitmemiştir. Hatta aksine bu uygulamayı diğer birçok kavimler, İslam öncesinde de sonrasında da yapmışlardır. Fakat peygamberimiz böyle bir uygulamayı ne masum bir insana ne de savaş esnasında düşmana veya esirlere karşı kullanmıştır. Müsle, birçok hadiste yasaklanmıştır. "..Hz. Peygamber bizi müsle yapmaktan nehyetti" (Ebu Davud, III, 53);  "Hayvanlara müsle yapılmasını nehyetti";   (Buhari, Tecrid i Sarih Terrümesi, I, 186) Hadisleri buna örnektir.

*** Müsle ile kastettiğimiz işkence, ister masum bir insana ister savaş sırasındaki düşmana yapılsın farketmeksizin İslam hukukunda kabul görmemiştir. Bizler polisimizi şehit eden şahıslara elbette kızıyoruz, sinirleniyoruz hatta daha fazlasını yapmak istiyoruz ama dikkat edelim ! Şu an için o şahsın cesedini delik deşik etmek istiyoruz ama etmiyoruz, çünkü edecek imkanımız yok. Peki imkanımız olsa İslam’ın yasakladığı bu eylemi yapacak mıyız? Madem yapmayacağız, madem haram olarak nitelendiriyoruz öyle ise fikirlerimizde, tutarsız bir şekilde neden bunu destekliyoruz veya onaylıyoruz ? Amel ile niyet arası bir çatışma var burada ! Ayrıca çocuklarımız veya İslam’ı bilmeyen kişiler, bizim vesilemiz ile yanlış bir İslam algısına sahip olacaklar. Bu vebale girmek bile bizleri ürpertmiyor mu acaba? Sırf bunun için bile söylemlerimize ve davranışlarımıza haddizatından ziyade dikkat etmeliyiz.

Diğer bir husus ise toplumda gördüğümüz haksızlıkları veya zulümleri bireysel bir yaptırıma tabi tutmamız. Bir suçun devlet nezdinde hukuksal bir süreci ve bu süreç mukabilinde büyük küçük yaptırımları, müeyyideleri vardır. Yapılan haksızlıklara, zulümlere, usulsüzlüklere yaptırım uygulamak, devletin veya onun tayin ettiği memurlar tarafından icra edilmelidir. Bütün suç teşkil eden durumlar, örneğin hırsızlık, yan kesicilik, kanunda hile, evrakta sahtecilik, işçi veya işveren usulsüzlükleri, şirket suçları…vb. için  bu böyledir. Genellikle herkes burada hemfikir ama işin içine adam öldürmek girdi mi herkes kendi hukukuna göre hareket etmeye ve karşıdakine bir ceza biçmeye başlıyor. Özellikle müslüman kesim bunu daha fazla yapmaktadır. Onlar genellikle Allah’ın ayetlerinden yola çıkarak ‘’kısasta hayat vardır.’’ emrini, bireysel olarak uygulama yoluna gidiyorlar maalesef. Allah’ın ayetlerini bilip o ayetlerin teferruatına hakim olamayınca bu tür yanlış anlaşılmalar da olabiliyor haliyle.

Bahsettiğimiz ayet şu :  ’Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.’’ ( Bakara/179)

Kısas: işlenen fiile, ona denk bir fiille mukabele edilmesi demektir. Fıkıhtaki teknik kullanımı ise kasten öldürdüğü kişiye karşılık, failin öldürülmesidir. Her ne kadar cana can, göze göz, dişe diş düsturu olsa da genellikle kısas, adam öldürme karşılığında kullanılmaktadır. Tarihsel süreç içinde kapsamı, çerçevesi ve infaz şekli toplumlara göre farklılık arz etmektedir. Kısas ilk çağ medeniyetlerine kadar çok uzun bir gelişimi ve yaygın bir uygulama alanı vardır.  Günümüzde insan onuruna ve merhametine, bilhassa evrensel ahlak ilkelerine ve insan hakları bildirgesine aykırı olduğu için genellikle kullanılmamaktadır.

Fakat insanlarımız bir cinayet gördüğü vakit kısas talebini dile getirmekle kalmayıp imkan dahilinde olsa gidip kısası kendi uygulayacak bir fevrilik ile hareket etmektedir. Evet ! Bazen şahit olduğumuz cinayetlere kimsenin yüreği dayanmıyor. Kimse kendine, sinirine ve üzüntüsüne engel olamıyor ama sakinliğimizi ve soğukkanlılığımızı koruyup hak olan neyse, doğru olan neyse, onu düşünüp yapmamız gerekiyor. Toplumsal bir kaosa sebebiyet vermemeli, işleri daha fazla zorlaştırmamalıyız. Kısası ifa edecek olan kişi veya kişiler, merhumun / merhumenin yakınları veya bizler değiliz. Devletin tayin ettiği görevliler eliyle yapılması gerekiyor.

*** Buradan yola çıkarak Şanlıurfa’da meydana gelen olayı analiz edebiliriz. Birileri polislerimizin canına kasteden şahsı yakalamışlar ve cezasını devletten önce vermişler. Malum şahsın cansız fotoğrafları birçok sosyal mecrada geziyor. Kimileri, ‘’Yetmez daha fazlasını yapsalardı ya!’’ derken, kimilerinin de bu fotoğraflar, yüreklerine su serpmiş bir  vaziyette görünmektedir. Fakat kimilerine göre de yapılan bu davranışın ne İslam ahlakına, hukukuna  ne de insan onuruna sığmadığı dile getirilmektedir. Lakin en gereksiz eleştiriyi veya linci bu kimselerin yediği de bir gerçek maalesef.

Nasıl ki her suçun cezasını bizler vermekle yükümlü değilsek, cinayetin cezası da bizlerden sorulmamaktadır. Devlet, idam - kısas gibi hükümleri kendi anayasasına eklemişse zaten gerekeni yapar. Devlet bünyesinde bu yaptırımların olmamasını bahane ederek her cinayetin müsebbibine haddini veya kısasını bildirirsek bizim de canilerden pek farkımız kalmaz. Ayrıca zanlının babası, son yapmış olduğu açıklamada kendilerinin ne kadar vatansever olduklarını, oğlunun yanlışlıkla sivil polis değil de husumetli sandığı kişileri öldürdüğünü ve bunu da telefon kayıtlarında mevcut olan konuşmalarından teyit ettirdiği ifadelerinde bulundu.

Hal böyle iken birilerinin adalet arayışına çıkması, olayın iç yüzünü bilmeden katil sandıkları kişiye cezasını biçmesi, hiç mantıklı ve adaletli bir yaklaşım tarzı değil. Bakın durumlar daha fazla karışmaya başladı. İyi bir şey yaptıklarını sanarken bir anda katilin katmerlisine dönüşüverdiler. Bu sebeple önce devlet adaleti sağlamalı ! Sağlar veya sağlayamaz o kanunların suçu. Sırf bu sebeple üstümüze düşmeyen ağalıklar sergilemeye veya beylik laflar etmeye gerek yok. Bu da olayın bambaşka bir boyutu !!!

‘’… kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.”

( Maide/32 )

Allah bizlere bu ayetinde net bir şekilde izah ediyor. Bakın! Bazıları  ‘’Ama o şahıs polisimizi öldürmüştü. O bir cani ! O bir suçlu ! Onu öldürmek müstehaktır.’’ Şeklinde bir savunma mekanizmasına bürünebilir. Fakat Maide suresinin 32. ayetine dikkatli bir şekilde bakarsak ‘’Kim bir masumu veya katili öldürürse…’’ Demiyor. Herhangi bir nisbede bulunmuyor ayet. Kim, bir kimseyi (ister masum olsun ister katil olsun) öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. (Nefs-i müdafaa buna istisnadır.) Yani polislerimizi şehit eden o şahsı bulup yakalayınca adalete, devlete teslim edilmesi gerekirdi. Bir şey yapılacaksa devlet eliyle yapılmalıydı. İslam’ın öngördüğü yol, bu şekildedir. Sonuçta savaş meydanında değiliz ki karşıdakini öldürmek mübah olsun. Bu sebeple yaptığımız veya yapacağımız her işin doğruluğunu ve İslam’a uygunluğunu düşünmemiz icap eder. Son olarak da şunu söyleyeyim.

Şayet devlet, adaleti sağlayamazsa en son Allah’ın adaletinde hak neyse yerini bulur. Biz Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda fikir üretip ona göre yaşamalıyız ve bu yaşantımız ile çevremizde bulunan herkese örnek teşkil etmeliyiz …

SELAMETLE