Türkiye'de Kadın Statüsünün Teşekkül Edişi
Türkiye’de Kadın Statüsünün Teşekkül Edişi
Kadınların statüsündeki şekillenme, toplumsal yapılar içinde değişkenlik göstermektedir. Bu sebeple farklı guruplar veya dini – siyasi yapılanmalar içinde, analiz etmek daha sağlıklı olabilir. Günümüzdeki yapılanmalara doğrudan isnat ederek analiz etmek, kırıcı olabilir veya tepki çekebilir diye düşündüm. Zaten kadın statüsünde gelinen şu an ki nokta, geçmişin birikimi ve ilerlemesi sayesinde olmuştur. Yani iyisiyle kötüsüyle, topu sadece günümüzdeki guruplara atarsak zaten haksız bir isnat ve niteleme yapmış oluruz. Bu sebeple hem günümüz yapılanmalara doğrudan isnat etmeden hem de geçmişteki teşekkülünü es geçmeden güzel bir analiz yapmayı umuyorum. Çok fazla maziye gitmeden, sağcılar ve solcular üzerinden, kadınların statüsündeki gelişimi ve bu gelişim sürecinde iyi kötü geçirdikleri merhaleleri anlatarak, hep birlikte düşünüp anlamayı temenni ediyorum.
Öncelikle sağcı – solcu kavramı, o zamanın darbe teşebbüsü, yönetimin yeniden yapılanması, temelden başlatılan bir reform hareketi (belki de tahrip hareketi) gibi gelişmeler üzerine ortaya çıkan, İslami ve ülkücü hareketin karşılaşması olarak bilinir. Tabi bu kavramlar, olduğu gibi kalmayıp birçok farklılaşmalar, gelişmeler de gösterdi. Nitekim netleşmiş bir tanım üzerinden gitmek oldukça zor !
İnternette ise sağcı: “eski düzeni özleyen ve ona geri dönülmesini isteyen, eskiye bağlı olan, düşünce ve davranış yönünden gerici, tutucu (kimse, görüş).” Şeklinde tanımlanmaktadır.
Solcu: “ solculuğu benimseyen, ilerici düşünceler taşıyan, toplumcu, ilerici (kimse, görüş).”
Bu tanımların haklılık payı olmakla birlikte, aşırı uç noktalardan hareket eden her şeyde hata vardır düsturum, bu tanımları doğru bulmamakta. Açıkçası ilerici ve gerici, lafız olarak uç noktalar olabilir ama görüşler veya kişiler üzerinde aynı kanı, etkin değildir. Görüşler ve kişiler, yeri geldiğinde değişime açık olurlar yeri geldiğinde de geçmişe sadakat gösterip bağlanırlar. Bu tanımlar, kişilerin birini mutlak iyi diğerini de mutlak kötü yapamaz. İlerici olan arkasına, geçmişine dönüp bakmıyor, dersler almıyor, sadâkati yok, sürekli geleceği düşünüyor. Bu özellikler psikolojide kaygılı olarak nitelendirilmektedir.
Gerici olan ise geleceği önemsemiyor, yeniliklere açık değil, ilerlemiyor, aklı hep eskilerde kalmış. Psikolojide bu tip kişiler, depresif bir hasta olarak görülmekte.
Hal böyle iken, ikisi de kusurlu iken, nasıl iyi - kötü şeklinde nispet edebiliriz ki ? Lafızlar, mutlak anlam taşıyabilir ama kişi ve görüşler açısından haksız ve taraflı bir tanım bu ! Öncelikle bu yanlış algıyı kırmamız gerekiyor. Tarihte sağcı solcu oldu mu ? Evet oldu ama herkesin kendince haklı sebepleri de vardı. Bu yüzden birini diğerine üstün göremeyiz veya onu yeremeyiz. Kavramlar üzerinde biraz fazla durduğumu itiraf ediyorum ama kadın statüsünün geçirdiği merhaleleri, daha iyi anlamak adına, mensup oldukları gurubun veya gurupların, belli bir açıdan kategorize edilmesi gerekiyor. Bunun dışında hiçbir gurubu yermeden, birini diğerine övmeden, objektif bir yaklaşım sergilemek de bizlerin görevi. Tarafsız ve yansız oluşumuzun, beyanı niteliğinde açıklama ihtiyacı hissettik.
Gelelim sağ ve sol cenahın, kadınların statüsüne olan etkisine.
Sol cenah, siyasette veya toplumsal yaşantıda, ta en başından beri kadınlara, daha demokratik haklar verdiği ve kadına sahip çıkıp toplumda farklı statüler kazandırdığı için akademik kazançları çok fazla. Velev ki statüyü kazandırmak şöyle dursun en azından o statüde kadınlar yadırganmaması sebebiyle bir nevi toplum desteği alarak akademik veya kariyer açısından çoğunluğa ulaşmayı başardılar. Artık gerçekten kadına değer mi veriliyor yoksa kadın objesi her sektörde işlerine yaradığı için değer vermiş gibi mi görünüyorlar? Orası tartışmalı bir durum. İç niyetler, ihtimal dahilinde söylenebilir ama kesin kanaat getirilemez. Sonuçta bakış açısı dahilinde sosyolojik bir analiz bizimkisi.
Sağ cenah dediğimiz eskinin muhafazakârları, şimdilerin ise elit Müslüman kesimi. Muhafazakârlar, kadınlarına aile dışında herhangi bir statü vermeyi pek istemez ama kadının eğitimine de dikkat ederler. Sözde muhafazakârlar ise, kadının aile içindeki statüsünü bile eksik görerek onun ilmine, zekasına danışmazlar. Fikirlerini önemsemezler. Kadını yarım akıllı kimseler olarak görürler. Biz bunlara sözde muhafazakârlar yerine erkek hegemonyası üzerine kurulmuş sözde Müslümanlar diyoruz. Maalesef cehalet, onlarda ki İslam algısını ve muhafazakârlık niteliğini bozmuş. O tarihlerde Müslümanlar, artık bu tipler üzerinden İslam’ın temsil noktası olmuş ve insanlar, özellikle de kadınlar, bu tipler üzerinden İslam'ı eleştirir olmuşlar.
Hakiki muhafazakâr kesim, kendi kızlarını iyi bir terbiye ile yetiştirip ona aile statüsü kazandırdı. Siyasi veya akademik alan için yetişmelerine genellikle izin vermedi. (İstisnalar elbette var) sonuç olarak toplum nezdinde anne mesleği dışında herhangi bir yer de edinemedi. Buna nazaran, kadınlarını götürdükleri kurumlarda, onlara hep bayan personel, bayan doktor, bayan hizmetli, bayan hemşire aradılar, talep ettiler.
Sol cenah; kendi kızlarını, kadınlarını toplum içinde farklı statülerde bulunmasına izin verdi. Onlara göre saklanacak veya muhafaza edilecek bir şey yoktu. Sol cenah, Müslümanlar gibi düşünmüyorlardı. Sözde Müslümanlar da onlar kadar esnek düşünmüyorlardı ki düşünemezlerdi de. Çünkü İslam’ın kadına olan bakışı onlarda tahribata uğramış ve erkek hakimiyetine dönüşmüştü. Sonuç itibariyle sol cenah, hizmet sektöründe baskın bir yer edinmiş bulundu. Fakat ekonomik anlamda erkek istihdamını azalttı ve işsizlik oranını yükseltti... bu da istatistiklere yansıyan artılar ve eksiler. Bu yönüyle, kadınların istihdamı da eleştirilir oldu.
Erkek hakimiyeti üzerine gelişen muhafazakârların elit dediğimiz, belki ılımlı belki aslına dönüş şeklinde ortaya çıkan kesimi, en fazla siyasi camiada tezahür ederken gelişen teknoloji sayesinde, diğer muhafazakârlar ile etkileşimi arttırdı ve çoğu kimse, belki gerçekten de aslına uygun bir kadın prototipi zihninde oluşturmaya başladı. Tam böyle söylerken, işin cılkını çıkaranları da hatırlamak ve bunlara rastlamak son derece tabii olsa da bunu gerek kişisel zafiyetler, gerek de bilerek ve isteyerek suiistimal edenlerin olduğu da unutulmamalı. Neticede geç de olsa, artık İslami camiadaki kadınların sesleri de bir-çok sektörden gelmeye başladı. Umarız o güçlü sesleri, haddini aşan veya İslami çizgilerini taşan bir vaziyette duymayız.
Sağ ve sol cenah, bu zihniyetler üzerine şekillenirken ortaya çıkan son durum, gözlemlerim çerçevesinde ele alınırsa, şöyle bir izah yapılabilir. Şu an Müslüman kesimde kadın akademisyenlerin veya devlet kademelerinde yüksek statü elde eden kadınların sayısı, gün geçtikçe artmaktadır.
Eskiden sağ cenah, karşı cinslerini muhalif taraflarda görünce ideolojisinde hafif bir kırılma meydana geliyordu ki bazen yolunu değiştirdiği bile oluyordu. Biz Buna cinsi eğilimler bilhassa da kadın cinsine eğilimler diyoruz. Buna kadınların sözlerindeki çekicilik, kişiyi ikna gücü veya erkeklerin fıtraten kadınlara olan rağbeti ve cehaleti de etkili olabilir. Fakat her ideolojisinden vazgeçene de kadının ikna gücü veya erkeğin cehaleti etkin görülmemeli. Belki kişi, ortaya atılan iddiayı aklen uygun görmüştür ve gerçekten inandığı için kendi doğru sandığı ideolojisinden vazgeçmiştir. Bunlarda göz ardı edilemez ama bu tür durumlara siyasi alanda çok az rastlamak şöyle dursun, ekseriyeti toplumsal hayatta karşımıza çıkmakta.
Ama şimdi durumlar eşit gibi. Kadınlar her yerde ! Burada önemli olan akılların da yerinde olması. Çünkü düşünülmeden yapılan hareketler, makam ve mevkiinin verdiği kibir, kişiyi bir adım ileriye götürmez. Kadınlarımız herhangi bir mevki içinde kişiliğinden çok dişiliğini ön planda tutarsa bulunduğu koltuk üzerinde sadece ontolojik varlığını sürdürür. Statüsünü ileriye taşımak için kötü alternatiflerin yolunu dahi tutabilir. Aynı şekilde erkeklerin de bulunduğu makamda, hakkını vererek bulunması, etik kurallar sergilemesi gerekiyor. Muhalif koltuktaki karşı cinsi görünce, ideolojisinin yelkenlerini suya indirmemeli. Elbette kişi değişime açık olmalı ama bilinçsiz bir şekilde değil. Birilerine yaranmak uğruna, kırmızı çizgilerini es geçmemeli. Akıllı lider vasfını, dikkate almayıp karizmatik lider koltuğunda yapılan gösterişler, onları da bir adım öteye götürmez. Herkes bulunduğu koltuğun hakkını vererek çalışmalı. Kötü ve etik olmayan alternatifler, demokrasiye ve adalete sığmaz. İslam’a hiç sığmaz !!!!! Erkek ve kadının, gerek karşı cinslerine gerek de hemcinslerine karşı takınacakları tavır; saygı ve ciddiyetten öte gitmemeli.. Elbette yardımlaşabilirler ama laubalilik ve seviyesizlik, hem kişiye hem de kişinin işine karşı, pek de etik karşılanmamakta. Son sözlerimde de üst mercilere yerleşmeyi başarmış veya başarmayı hedefleyen erkek ve kadınlara, yakışan veya yakışmayan davranışlar öncülüğünde nacizane tavsiyeler sunmak istedim. Selametle ...
Şura IŞIKAY